‘Göç bu
ülkenin mayasında var’
Türkiye, iktisadi,
politik, etnik, dinsel ve birçok farklı nedenlerle farklı ülkelerden göç
alıyor. Gerçekleşen bu göçün farklı yansımaları oluyor. Özellikle sosyal
ve ekonomik hayata etkisi olan göç
meselesi, Suriye’de yaşanan iç savaş sebebiyle yaklaşık bir milyon insanın
Türkiye’ye sığınmasıyla tekrar gündeme geldi. Bilgi Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi’nde Öğretim Üyesi olan ve göç meselesi üzerine dersler
veren Profesör Doktor Ayhan Kaya ile
göçün Türkiye’nin sosyal yapısına etkisini ve göçmenlerin yabancısı olduğu bir ülkede kendi
içerisindeki sosyal oluşumunu konuştuk.
Emre BAŞTUĞ
Fotoğraflar / Emre BAŞTUĞ
1951 Cenevre
Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye, sadece Batı’dan gelen göçmenlere ‘Mülteci’
statüsü veriyor. Bu sebepten dolayı Türkiye’ye Suriye’den ya da başka doğu
ülkelerinden gelen kişilere daha çok misafir gözüyle bakılıyor. Ancak Suriyeli
misafir sayısı yaklaşık bir milyonu bulunca ister istemez, hem misafir için hem
de ev sahibi için bazı problemler
meydana geliyor. ‘Misafirlik’ kavramının; Sosyal hakları, siyasal hakları
barındıran bir kavram olmadığını söyleyen Ayhan Kaya, devletin meseleye bu
açıdan yaklaşmasının ‘Sana bahşettiğim kadar misafir olarak kalabilirsin’ anlayışının doğmasına sebep olduğunu
belirtiyor.
Prof. Dr. Ayhan Kaya / İstanbul Bilgi Üniversitesi
İnsan fıtratı gereği yalnız gittiği yabancı bir yerde kendi kültüründen, dilinden olan grupları, kişileri arıyor. Onlarla iletişime geçip yabancısı olduğu toplumda biraz olsun daha rahat bir yaşam sürmek istiyor. Bu konuyu ‘Sosyal Ağlar’ başlığı altında açıklayan Kaya: ‘Göçmenler bir yerden bir yere giderken, daha önceden sahip oldukları bir takım hemşerilik, tanıdık bağları takip etmek suretiyle bulundukları yere geliyorlar. Suriye’den, İstanbul gibi uzak illere gelenler, aslında bir taraftan belli bir sermayeleri olan insanlar. Buraya gelmek sadece ekonomik değil, sosyal sermaye de gerektirir. Buraya gelen insanların tanıdıkları, hemşerileri ve etnik bir takım bağları var. Mesela, buraya gelen Suriyeli Kürtler, daha önce Kürtlerin yaşadığı ve yaşamakta olduğu İstanbul’daki Esenler, Bağcılar, Halkalı, Ümraniye gibi semtlere geliyor’ diyor.
Prof. Dr. Ayhan Kaya / İstanbul Bilgi Üniversitesi
İstanbul / Eminönü
Devlet’in hakem, paylaştıran, bölüştüren, yoksulu koruyan olduğuna vurgu yapan Kaya: ‘Devlet asıl bu görevlerinden vazgeçip bütün bu yoksulu, mağduru koruma işini bir takım etnik, dinsel, kültürel oluşumlara yüklüyor. Ama bu devletin görevidir’ diyor.
Kan çeker
İnsan fıtratı gereği yalnız gittiği yabancı bir yerde kendi kültüründen, dilinden olan grupları, kişileri arıyor. Onlarla iletişime geçip yabancısı olduğu toplumda biraz olsun daha rahat bir yaşam sürmek istiyor. Bu konuyu ‘Sosyal Ağlar’ başlığı altında açıklayan Kaya: ‘Göçmenler bir yerden bir yere giderken, daha önceden sahip oldukları bir takım hemşerilik, tanıdık bağları takip etmek suretiyle bulundukları yere geliyorlar. Suriye’den, İstanbul gibi uzak illere gelenler, aslında bir taraftan belli bir sermayeleri olan insanlar. Buraya gelmek sadece ekonomik değil, sosyal sermaye de gerektirir. Buraya gelen insanların tanıdıkları, hemşerileri ve etnik bir takım bağları var. Mesela, buraya gelen Suriyeli Kürtler, daha önce Kürtlerin yaşadığı ve yaşamakta olduğu İstanbul’daki Esenler, Bağcılar, Halkalı, Ümraniye gibi semtlere geliyor’ diyor.
Göç yoluyla başka
bir ülkeye gelmek zorunda kalan insanlar aynı ülkeden gelmiş olsalar da, etnik,
dinsel ve dilsel farklılıklara sahip olabiliyor. Bu durum ise sığınılan ülkede
yardım için farklı türdeki grupların harekete geçmesine sebep oluyor.
Suriyeliler içerisinde sadece Sünni Arapların olmadığını söyleyen Kaya;
Suriye’den gelen, Alevi ve Süryaniler de var. Bunlar da kendi ağlarını takip
ederek yaşamlarına devam ediyorlar. Suriyeli Aleviler için burada Cem Evleri
tarafından olanaklar oluşturulmaya çalışılıyor. Süryani Kilisesi, Süryani
olanlara bir şekilde destek olmaya çalışıyor. Herkes aslında, bir taraftan
sosyal bağlar kullanarak kendi yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyor’ diyerek
göçmenlerin kendi içerisinde yabancısı olduğu ülkede sosyal hareketini nasıl
gerçekleştirdiklerini gösteriyor.
Okulda, iş
yerinde, arkadaş çevremizde ya da bir sosyal ortamda özellikle Suriyeli
sığınmacılar meselesi konuşulurken, bu olaya ırkçı perspektiften bakan kişilerle
mutlaka karşılaşıyoruz. Hatta her geçen gün bu konudaki Irkçı söylemler giderek
artış gösteriyor. Bu konuyu konuşup da, ‘Zaten biz kendi insanımıza yeteri
derecede olanaklar yaratamıyoruz, bu insanlar geliyorlar ve sınırlı kaynakları
paylaşmaya çalışıyorlar’ sözlerini de duymayanımız kalmamıştır. Bu durumun dünyanın
pek çok farklı yerinde ortaya çıkan egemen görüş olduğunu söyleyen Kaya,
Almanya’da Türkiye kökenli göçmenlere bakan kitlenin de böyle düşündüğünü dile
getiriyor. ‘Kuruluşumuz itibariyle, çok farklı dillerden, dinlerden ,
renklerden insanların yaşadığı, son derece heterojen bir ülkeyiz. Bu yüzden,
bugünden geleceği kuramazsak, göçmen kökenli insana daha ılımlı, barışçıl,
anlayışlı, empatiyle yaklaşmayı beceren bir perspektif geliştiremezsek, yirmi
yıl sonra olacaklar kitlesel ölçekte bu tür ırkçı problemler yaşayabiliriz ve
işin içinden çıkamayız’ diyen Kaya, Türkiye’de, Türk kültürünün misafirperverlik,
hoş görü gibi konularının her zaman konuşulduğunu ama bu konularda Türkiye’nin
çok mesafe alması gerektiğini belirtiyor.
İstanbul / Eminönü
'Bizi göç
kurtaracak’
Türkiye’nin göç
ile kurulan bir ülke olduğunu dile getiren Ayhan Kaya: ‘Göç bu ülkenin
mayasında var’ diyor. ‘Göç konusunu ötekileştirmemek gerekir. Bugün bakıldığı
zaman bizim ilk okul orta okul kitaplarımızda, göç denildiğinde Orta Asya’dan Anadolu’ya
Türklerin göçünden başka bir şey yoktur. Bu kabul edilemeyecek bir şeydir. Bu,
göçü tarihin derinliklerinde bırakmak anlamına gelir. Halbuki göç her zaman bu
ülkenin, coğrafyanın gördüğü normal ve olması gereken bir şeydir. Açıkçası, bizi
göç kurtaracak. Çünkü, o kadar etnik, dinsel, kültürel ve mezhepsel açıdan çok
karışık coğrafyada var olmanın, barış içinde yaşayabilmenin tek yolu bütün
bunların harmanlanması, bütün bunların bir biriyle konuşmasıyla olacaktır’ diyen Kaya, bir arada yaşaya
bilmek adına atılacak adımları devletin atması gerektiğini söylüyor.
Devlet’in hakem, paylaştıran, bölüştüren, yoksulu koruyan olduğuna vurgu yapan Kaya: ‘Devlet asıl bu görevlerinden vazgeçip bütün bu yoksulu, mağduru koruma işini bir takım etnik, dinsel, kültürel oluşumlara yüklüyor. Ama bu devletin görevidir’ diyor.
Göçün sosyal
hayata olumsuz etkilerinin yerel yönetimlerce giderilebileceğini düşünen Kaya:
‘Yerel yönetimler bu tür gruplara hizmet götürmüyor. Çünkü onlar için oy
esastır. Oradaki azınlık senin seçmeninin yaşam alanını etkiliyorsa bu konuda
onlara yardım etmekte daha dirayetli olman gerekir. Oradaki yerel gruplarla bir
araya gelerek çözümler bulmak gerekir. Hatta ileride yerel seçimlerde, bu tür
yurttaş olmayan ama ikamet eden kişilere seçme hakkı verilebilir. Bu aynı
zamanda onların entegrasyonunu da sağlayacaktır. Dünya’da bunun örnekleri var.
Yerellik üzerinden yaklaşmak sorunu daha rahatlıkla çözebilir’ diyerek sosyal
hayatta problemler yaşayan göçmenler ya da daha doğrusu ‘misafir’ler adına bir
çözüm önerisi sunuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder