Bir sömürü
aracı: Göçmenler
Kendi ülkelerinden zorunlu sebeplerden dolayı
başka bir ülkeye göç etmek zorunda kalmış her insan, sınırın öte tarafına
geçtiği andan itibaren yeni sorunlar ile karşılaşıyor. Kendi ülkelerindeki
ekonomik durumları ne seviyede olursa olsun zorunlu sebeplerden dolayı evlerini,
yaşam alanlarını terk eden insanlar, tasını tarağını dahi toparlayamadan başka
bir diyara yolculuğa çıkıyorlar. Ekonomik olarak neredeyse ‘sıfır’ bütçeyle
ayak bastıkları ülkede bir şekilde yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar.
Koç Üniversitesi Göç Araştırma Merkezi direktörü
Prof. Dr. Ahmet İçduygu ile göçmen, sığınmacı ve mültecilerin Türkiye
ekonomisine etkilerini ve göç edenlerin
bir sömürü aracı olarak görülmesini konuştuk.
Emre BAŞTUĞ
Fotoğraflar: Emre BAŞTUĞ
Belki de insanlık
var olduğundan buyana, göç hareketi aralıksız olarak devam ediyor. Göçün
sebepleri tarih boyunca çeşitlilikler gösterse de bu aralıksız bir süreç olarak
seyrini sürdürüyor. Türkiye bağlamında;
‘Gelip çalışan ya da bir çalışma sürecine geçen göçmenler anlamında,
Türkiye eskiden beri göç alıyor, bunun uzun bir tarihi var’ diyen Prof. Dr.
Ahmet İçduygu, Türkiye’nin göç tarihi ve bunun ekonomik etkisi anlamında kısaca
şunları söylüyor: ‘Sovyetler zamanında, 1970’lerin ortasında daha liberal olan
ülkelerden, örneğin; Polonya’dan Kapalı Çarşı’ya bavul ticareti yapmak için
gelen insanlar vardı. Daha sonra İran’daki rejim değişikliğiyle birlikte oradan
gelen insanların bir kısmı burada kaldı, bir kısmı başka yere gitti. Yarım
milyon İranlının farklı zamanlarda, Türkiye’ye geldiği biliniyor. Kaldığı süre
içerisinde çeşitli iş kollarında çalışmaya başladılar. Turizm, bavul ticareti,
tercümanlık gibi. O zamanki katılımlar iş piyasasına düzensiz katılımlardı.
Kayda geçmeyen, kayıt dışı ekonominin bir parçası oldular. Sovyetler birliği
çöktükten sonra bavul ticareti arttı. Bavul ticaretinin Türkiye’ye ekonomik
katkısı çok ciddi rakamlardır. O zaman Türkiye’den yurtdışına giden işçi
dövizleri vardır, bu göçmenlerin yaptığı bavul ticareti onların getirdiği
dövizi geçmeye başlamıştı o zamanlarda. Hatta 1990’dan itibaren bavul ticareti
şirketler aracılığıyla ticarete dönüştü. Burada ciddi bir ekonomiden
bahsediyoruz. Türkiye’deki malların alınıp satılması gibi bir katkısı oldu.’
Bavul ticareti
dışında Türkiye’ye geldiklerinde iş gücünü satan göçmenlerin olduğu şüphesiz.
Hatta, ülkeye giriş yapan göçmenlerin bir çoğunun ziyadesiyle iş gücü
getirdikleri biliniyor. Sovyetlerin çökmesinden sonra Türkiye’ye gelenlerin de
bu iş gücüne katıldıkları biliyor. Rusya’dan gelenlerin sadece fuhuş sektörüne
indirgememek gerektiğini söyleyen Ahmet İçduygu: ‘Eğlence sektöründe, barlarda
çalıştılar. Dansçılık gibi işler yaptılar.
Ama ciddi bir fuhuş endüstrisi de bunların sırtından oldu. Bu sadece
emeğini satanlar. Bunun dışında, yine tekstil de çalışanlar, ütü yapanlar ve
ilginç alanlarda bulunanlar oldu. Bunun yanında, hem Ortadoğu’dan hem
Afrika’dan gelenlerin bir kısmı Türkiye’yi transit bir yer olarak
kullanıyorlar. Amaçları yurt dışına çıkmak oluyor. Özelikle Avrupa ülkelerine
gitmek istiyorlar. Burada kaldıkları süre içerisinde de, yaşamaları için para
gerekli. Onlar da çeşitli sektörlerde, küçük atölyelerde çalışıyorlar. Zor ve
pis işlerde çalışanlar var. Kısa süre gelip
çalışan ve Türkiye’den ayrılanlar oluyor bu insanlar arasında’ diyor.
Prof. Dr. Ahmet İçduygu / Koç Üniversitesi / İstanbul
Yeni nesil
dadılar
Her ne kadar
civarımızda örnekleriyle karşılaşmasak da, Türkiye’ye gerçekleşen göç sebebiyle
ortaya çıkan yeni durumlar söz konusu. Türkiye’de orta sınıfın gelişmesiyle
birlikte, ev işlerinde, çocuk ve yaşlı bakımında da yurt dışından gelenler
çalışmaya başladı diyen İçduygu: ‘Bunların bir kısmı, Moldova, Ukrayna gibi
ülkelerden oluyor. Özellikle son zamanlarda ise Türki Cumhuriyetlerden gelenler
oluyor. Bu bahsedilen evde çalışan iş gücünü sadece İstanbul’da değil, bütün
Anadolu’da da görürüz. Özellikle yaşlı anne baba bakımı için işe alınıyor bu
insanlar. Bunun yanında, zaman zaman mevsimlik işlerde de çalışıyor göçmenler. Örneğin; Iğdır’da,
Azerbaycan’dan gelenler var. Ermenistan’dan gelip tarımda çalışanları
biliyoruz’ diyor.
Zor, kötü
ve kirli işler
Yolunu, izini bilmedikleri
yeni bir ülkeye giden göçmenler dünyanın her yanında aynı sorunla
karşılaşıyorlar. Onlar için mubah görülen işler, yani; zor, kötü ve kirli
işler. Suriye’de yaşanan iç savaş sebebiyle Türkiye’ye sığınmacı olarak gelen
Suriyeliler için de bu durum pek farklı sayılmaz. Resmi olmayan rakamlara göre
Türkiye’de şu an bir milyonun üzerinde Suriyeli bulunuyor ve bu insanların
yaklaşık iki yüz yetmiş beş bini kamplarda yaşıyor. Geri kalanı ise kendilerine
yeni bir yol çizmeye çalışıyor. ‘Çeşitli yardım kuruluşları bu insanlara yardım
ediyor ama kaçınılmaz olarak, yaşamak için bu göçmenler bir şekilde Türkiye’de
iş gücüne katılıyorlar’ diyen İçduygu bu konu hakkında şunları söylüyor: ‘Bütün
ülkelerde olduğu gibi, zor, kötü ve kirli işlerde ve
ekonomide ucuz iş
gücü olarak çalışırlar. Türkiye’deki göçmenlerin yüzde 95’i kayıt dışı
çalışıyor. Ekonomiye ciddi bir katkıları var ama ciddi bir sömürü aracı
oluyorlar. Sadece fabrika, atölye sahipleri çalıştırmıyor, herkes çalıştırıyor
bu insanları. Toplumsal bir sömürü durumu meydana geliyor.’
İş gücü olarak
kullanılan göçmenlerin durumunun Türkiye ekonomisinde ciddi bir sorun
oluşturmadığını dile getiren İçduygu: ‘Demek ki bir iş gücüne de ihtiyaç var.
Ekonominin bir emme kapasitesi var burada. İşsizliğin yüksek olduğu bir ülkede
neden bunlara ihtiyaç var. Ucuz iş gücünün
değerini düşürmek için böyle bir sistem var. Çalışmak isteyen ve bunları
çalıştırmak isteyenler var. Ama kaliteli hizmet
de verebiliyorlar. Örneğin ev işlerinde çalışanlar kaliteli hizmet adına
iyi işler yapıyorlar’ diyor.
Prof. Dr. Ahmet İçduygu / Koç Üniversitesi / İstanbul
‘Göçü
desteklemek lazım’
İş gücü olarak
kullanılan göçmenlerin durumu öyle gözüküyor ki bir şekilde yasal bir uygulama
yapılmazsa bu şekilde devam edecek. Zor, kötü ve kirli işler ile yüz yüze
gelmeye mecbur kalacaklar. ‘Nitelikli iş gücü bazı sektörlerde gerekliyse bunun
için göçü desteklemek lazım. Sağlık sektörü mesela’ diyen İçduygu, göç ve iş gücü adına şunları söylüyor: ‘Kayıt
dışı ekonominin kendi içinde bir mantığı var. Önemli olan, bu kayıt dışı
ekonominin kayıtlı hale getirilmesi. Böyle bir kaygımızın olması gerekiyor.
Evimde insan çalıştırıyorsam bunu kayıtlı hale getirmeliyim. Hem göçmenlerin
hem de ekonominin buradan çeşitli yaralar sağladığını söyleyebiliriz. Vergi
alınmıyor bunun karşılığında da bu insanların emeği sömürülüyor. Bunu daha önce
yaşamış ülkelerin deneyimlerinden ders alıp buna karşı bir mekanizma
geliştirmemiz lazım. Bu mekanizma bir göç politikası olması lazım. Daha sağlıklı
bir şekilde bu işi yönetebilmek adına, rasyonel değerlendirme yapıp, politika
belirleyerek, bunun kurumlarını
oluşturmak lazım.’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder