7 Mayıs 2014 Çarşamba

Bir sömürü aracı: Göçmenler

Kendi ülkelerinden zorunlu sebeplerden dolayı başka bir ülkeye göç etmek zorunda kalmış her insan, sınırın öte tarafına geçtiği andan itibaren yeni sorunlar ile karşılaşıyor. Kendi ülkelerindeki ekonomik durumları ne seviyede olursa olsun zorunlu sebeplerden dolayı evlerini, yaşam alanlarını terk eden insanlar, tasını tarağını dahi toparlayamadan başka bir diyara yolculuğa çıkıyorlar. Ekonomik olarak neredeyse ‘sıfır’ bütçeyle ayak bastıkları ülkede bir şekilde yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar.

Koç Üniversitesi Göç Araştırma Merkezi direktörü Prof. Dr. Ahmet İçduygu ile göçmen, sığınmacı ve mültecilerin Türkiye ekonomisine  etkilerini ve göç edenlerin bir sömürü aracı olarak görülmesini konuştuk.

Emre BAŞTUĞ
Fotoğraflar: Emre BAŞTUĞ

Belki de insanlık var olduğundan buyana, göç hareketi aralıksız olarak devam ediyor. Göçün sebepleri tarih boyunca çeşitlilikler gösterse de bu aralıksız bir süreç olarak seyrini sürdürüyor. Türkiye bağlamında;  ‘Gelip çalışan ya da bir çalışma sürecine geçen göçmenler anlamında, Türkiye eskiden beri göç alıyor, bunun uzun bir tarihi var’ diyen Prof. Dr. Ahmet İçduygu, Türkiye’nin göç tarihi ve bunun ekonomik etkisi anlamında kısaca şunları söylüyor: ‘Sovyetler zamanında, 1970’lerin ortasında daha liberal olan ülkelerden, örneğin; Polonya’dan Kapalı Çarşı’ya bavul ticareti yapmak için gelen insanlar vardı. Daha sonra İran’daki rejim değişikliğiyle birlikte oradan gelen insanların bir kısmı burada kaldı, bir kısmı başka yere gitti. Yarım milyon İranlının farklı zamanlarda, Türkiye’ye geldiği biliniyor. Kaldığı süre içerisinde çeşitli iş kollarında çalışmaya başladılar. Turizm, bavul ticareti, tercümanlık gibi. O zamanki katılımlar iş piyasasına düzensiz katılımlardı. Kayda geçmeyen, kayıt dışı ekonominin bir parçası oldular. Sovyetler birliği çöktükten sonra bavul ticareti arttı. Bavul ticaretinin Türkiye’ye ekonomik katkısı çok ciddi rakamlardır. O zaman Türkiye’den yurtdışına giden işçi dövizleri vardır, bu göçmenlerin yaptığı bavul ticareti onların getirdiği dövizi geçmeye başlamıştı o zamanlarda. Hatta 1990’dan itibaren bavul ticareti şirketler aracılığıyla ticarete dönüştü. Burada ciddi bir ekonomiden bahsediyoruz. Türkiye’deki malların alınıp satılması gibi bir katkısı oldu.’

Bavul ticareti dışında Türkiye’ye geldiklerinde iş gücünü satan göçmenlerin olduğu şüphesiz. Hatta, ülkeye giriş yapan göçmenlerin bir çoğunun ziyadesiyle iş gücü getirdikleri biliniyor. Sovyetlerin çökmesinden sonra Türkiye’ye gelenlerin de bu iş gücüne katıldıkları biliyor. Rusya’dan gelenlerin sadece fuhuş sektörüne indirgememek gerektiğini söyleyen Ahmet İçduygu: ‘Eğlence sektöründe, barlarda çalıştılar. Dansçılık gibi işler yaptılar.  Ama ciddi bir fuhuş endüstrisi de bunların sırtından oldu. Bu sadece emeğini satanlar. Bunun dışında, yine tekstil de çalışanlar, ütü yapanlar ve ilginç alanlarda bulunanlar oldu. Bunun yanında, hem Ortadoğu’dan hem Afrika’dan gelenlerin bir kısmı Türkiye’yi transit bir yer olarak kullanıyorlar. Amaçları yurt dışına çıkmak oluyor. Özelikle Avrupa ülkelerine gitmek istiyorlar. Burada kaldıkları süre içerisinde de, yaşamaları için para gerekli. Onlar da çeşitli sektörlerde, küçük atölyelerde çalışıyorlar. Zor ve pis işlerde çalışanlar var. Kısa süre gelip  çalışan ve Türkiye’den ayrılanlar oluyor bu insanlar arasında’ diyor.


Prof. Dr. Ahmet İçduygu / Koç Üniversitesi / İstanbul  


Yeni nesil dadılar

Her ne kadar civarımızda örnekleriyle karşılaşmasak da, Türkiye’ye gerçekleşen göç sebebiyle ortaya çıkan yeni durumlar söz konusu. Türkiye’de orta sınıfın gelişmesiyle birlikte, ev işlerinde, çocuk ve yaşlı bakımında da yurt dışından gelenler çalışmaya başladı diyen İçduygu: ‘Bunların bir kısmı, Moldova, Ukrayna gibi ülkelerden oluyor. Özellikle son zamanlarda ise Türki Cumhuriyetlerden gelenler oluyor. Bu bahsedilen evde çalışan iş gücünü sadece İstanbul’da değil, bütün Anadolu’da da görürüz. Özellikle yaşlı anne baba bakımı için işe alınıyor bu insanlar. Bunun yanında, zaman zaman mevsimlik işlerde de  çalışıyor göçmenler. Örneğin; Iğdır’da, Azerbaycan’dan gelenler var. Ermenistan’dan gelip tarımda çalışanları biliyoruz’ diyor.



Zor, kötü ve kirli işler

Yolunu, izini bilmedikleri yeni bir ülkeye giden göçmenler dünyanın her yanında aynı sorunla karşılaşıyorlar. Onlar için mubah görülen işler, yani; zor, kötü ve kirli işler. Suriye’de yaşanan iç savaş sebebiyle Türkiye’ye sığınmacı olarak gelen Suriyeliler için de bu durum pek farklı sayılmaz. Resmi olmayan rakamlara göre Türkiye’de şu an bir milyonun üzerinde Suriyeli bulunuyor ve bu insanların yaklaşık iki yüz yetmiş beş bini kamplarda yaşıyor. Geri kalanı ise kendilerine yeni bir yol çizmeye çalışıyor. ‘Çeşitli yardım kuruluşları bu insanlara yardım ediyor ama kaçınılmaz olarak, yaşamak için bu göçmenler bir şekilde Türkiye’de iş gücüne katılıyorlar’ diyen İçduygu bu konu hakkında şunları söylüyor: ‘Bütün ülkelerde olduğu gibi, zor, kötü ve kirli işlerde ve  
ekonomide ucuz iş gücü olarak çalışırlar. Türkiye’deki göçmenlerin yüzde 95’i kayıt dışı çalışıyor. Ekonomiye ciddi bir katkıları var ama ciddi bir sömürü aracı oluyorlar. Sadece fabrika, atölye sahipleri çalıştırmıyor, herkes çalıştırıyor bu insanları. Toplumsal bir sömürü durumu meydana geliyor.’

İş gücü olarak kullanılan göçmenlerin durumunun Türkiye ekonomisinde ciddi bir sorun oluşturmadığını dile getiren İçduygu: ‘Demek ki bir iş gücüne de ihtiyaç var. Ekonominin bir emme kapasitesi var burada. İşsizliğin yüksek olduğu bir ülkede neden bunlara ihtiyaç var. Ucuz iş gücünün  değerini düşürmek için böyle bir sistem var. Çalışmak isteyen ve bunları çalıştırmak isteyenler var. Ama kaliteli hizmet  de verebiliyorlar. Örneğin ev işlerinde çalışanlar kaliteli hizmet adına iyi işler yapıyorlar’ diyor. 
























Prof. Dr. Ahmet İçduygu / Koç Üniversitesi / İstanbul  


‘Göçü desteklemek lazım’

İş gücü olarak kullanılan göçmenlerin durumu öyle gözüküyor ki bir şekilde yasal bir uygulama yapılmazsa bu şekilde devam edecek. Zor, kötü ve kirli işler ile yüz yüze gelmeye mecbur kalacaklar. ‘Nitelikli iş gücü bazı sektörlerde gerekliyse bunun için göçü desteklemek lazım. Sağlık sektörü mesela’ diyen İçduygu, göç  ve iş gücü adına şunları söylüyor: ‘Kayıt dışı ekonominin kendi içinde bir mantığı var. Önemli olan, bu kayıt dışı ekonominin kayıtlı hale getirilmesi. Böyle bir kaygımızın olması gerekiyor. Evimde insan çalıştırıyorsam bunu kayıtlı hale getirmeliyim. Hem göçmenlerin hem de ekonominin buradan çeşitli yaralar sağladığını söyleyebiliriz. Vergi alınmıyor bunun karşılığında da bu insanların emeği sömürülüyor. Bunu daha önce yaşamış ülkelerin deneyimlerinden ders alıp buna karşı bir mekanizma geliştirmemiz lazım. Bu mekanizma bir göç politikası olması lazım. Daha sağlıklı bir şekilde bu işi yönetebilmek adına, rasyonel değerlendirme yapıp, politika belirleyerek,  bunun kurumlarını oluşturmak lazım.’




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder